top of page
Yazarın fotoğrafıUğur Yurttaş

Heves mi ? Ögrenme isteği mi ?


Bir zamanla keramet sahibi olan bilgeler vardı. Bu kimselerin yaptıkları işler halk arasında dilden dile dolaşırdı. Ancak bunların bir gayesi vardı. Halktan kimseler bu kerametlere hayran kalır, kendileri de bunları başarma arzusu ile o bilgenin eğitimlerine katılırlardı.


Eğitimleri sırasında zamanla şunu öğrenirlerdi; "Keramet denilen mucizevi işleri başarabilmek için yıllarca çalışmak gereklidir." Bunu göze aldıktan sonra da şunu anlarlar, keramet önemli bir şey değildir. Hatta "Bilgenin kerameti, insanın tuvalete gitmesine benzer" derler. Yani böyle bir şeyin olduğu ve yapıldığı herkes tarafından bilinir fakat toplum içinde ve gerekmedikçe olur olmaz yapılması hoş karşılanmazdı. Keramet göstermek ise, işin en önemsiz kısmıydı. Bu durumda, sadece bir takım fevkaladelikler elde etmek için gelmiş olan kişiler bir-iki ay ya da bir-iki yıl içinde eğitimi bırakıp giderlerdi. Kalanlarsa sadece gerçekten kendisini geliştirmek isteyenler, gösteriş ve basit menfaatler peşinde koşmayanlar olurdu. Bu kimseler, sonunda kendileri de keramet gösterebilecek hale gelirler fakat bu seviyeye ulaştıkları zaman keramet gibi şeylerin gözlerinde hiç bir değeri kalmamış olurdu.


Aynı örneği "UZAKDOĞU SAVUNMA SANATLARI" olan Karate, Kung-Fu gibi savaş sanatlarını öğrenmek isteyen kişilerde de görürüz. Eminim sizlerde bu Savaş Sanatı Ustalarının zaman zaman gösteriler yaptığını, elleriyle tuğlalar, kalın tahtalar filan kırdıklarını ya da aynı anda birden fazla kişiyi etkisiz hale getirdiklerini bilirsiniz. İşte bu gösterileri gören hevesliler kendileri de aynı şeyi yapmak veya birilerini fiziki güçleriyle yenmek için, o savaş sanatının öğrencisi olurlar. Sadece birilerini dövme veya güç gösterisi peşinde koşan kişiler bu yetenekleri elde etmek için zorlu ve uzun antrenmanlara maruz kaldıklarında ise, kısa zamanda bu savunma sporlarını bırakıp giderler. Kalanlar ise bu işi bir spor, fiziki gelişme yolu veya felsefi bir ekol olarak uygulayanlar olur. Elbette bu yolda devam edenler zaman içinde tuğla, kiremit kıracak veya bir kaç kişiye karşı kendilerini savunacak seviyeye gelirler. Ancak bu seviyeye gelenler bu yetenekleri ile birlikte bir değişimi de yaşarlar... artık içlerinde bu yeteneklerini her ortamda göstermek veya birilerine fiziki üstünlük sağlamak gibi komplekslerine elveda dediklerini fark ederler.


Tüm bu anlattığım süreçleri, HİPNOZ SANATINI öğrenmeye gelenlerde de gözlemlerim. Hipnozu birilerini değiştirmek, etkisi altına almak veya popüler olmak için öğrenmeye gelenlerin, yeterli bilgiye ve deneyime ulaşma sabrını gösterdiklerinde ilk baştaki heveslerinin, finalde kendilerini ve yaşamındaki insanları anlama isteğine dönüştüklerini şahit olurum.


Son olarak çok sevdiğim bir öğretiyle yazımı bitireyim:


"Evrenimizi ilk günden bu yana aydınlatan güneş; bir elma tohumuna da, bir biber tohumuna da ışığını ve enerjisini aynı şekilde yansıtır.


Her ikisi de güneşin verdikleriyle büyür ve gelişir. Elma, kızarınca tatlılaşır. Biber ise, kızarınca acılaşır.


Herkes elmayı sever. Biberin acısını ise seven çok azdır.


Tatlılık ve acılık.. ikisi de güneşin ışıklarıyla olsa bile... aralarındaki fark, yani acılık ve tatlılık; güneşten değil sadece kendilerinden kaynaklanır."


Sevgiyle kalın :)

🧠🗝❤️

8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page